26 Mayıs 2009 Salı

Başıma gelmiş korktuklarım...

Şehirleri, binaları boş arzuluyorum. Hiç kimsenin olmadığı, evlerinde kimsenin yatıp kalkmadığı, meyhanelerinde tek bir şarkının mırıldanmadığı bir yerde yaşıyor olmayı diliyorum. Öyle varsayıp öyle yaşıyorum. İnsanlara olan kızgınlığımla, düşünen bu türe tahammülsüzlüğümle ve aynı zamanda onlara ihtiyaç duyabileceğim düşüncesiyle havaleler geçiriyorum. Rüyamın içinde yine bir rüya görüyorum, küçük bir rüya bu. O rüyamda insanlara özlem çekiyorum. Sıcak sohbetler ve koyu dostluklar için çırpınıyorum. Soğuk ve ucube adamın, merhametle çarpan yüreğini göstermek için can atıyorum. Her nefesten kopmuş, tam bir umutsuz vaka olarak görünüyor ve de ağlıyorum. Hiç kimse bana bir güler yüz göstermiyor. Zamanında bana gösterilen güler yüzleri, iyi niyet ve şefkat gösterilerini ise algılayamayacak kadar içime gömüldüğümü, bu nedenle karmaşık hesaplarla boğuştuğumu görüyorum. Yalnızlığa itildiğimi seziyorum. Kulağıma sürekli hata yaptığım söyleniyordu, insanlardan kaçmanın hatası. Sonra bu rüyadan uyanıyorum ve asıl rüyamın gerçekliliğine dokunuyorum. Küçük rüyamda gördüklerimden kendime hiç bahsetmiyorum. Çünkü asıl rüyamda gerçek ve istediğim hayatı yaşadığımı düşünüyorum. Aldatılmaktan zor kurtuluyorum. Düşünen türün aldatıcı varlığından sıyrılmak için kendime yalan söylüyor, küçük rüyamın büyük rüyamı baltalamaya çalıştığını savunuyorum. Küçük rüyamın beni insan içine çekmeye çalıştığını ve bu olursa büyük bir kıyıma uğrayacağımı anlatıyorum. Sonra asıl rüyam galip çıkıyor. Biriken öfkem asıl rüyamdan da çığlıklarla uyanmamı sağlıyor. Bütün bunları bir çırpıda kenara bırakıyorum. Geride tek bir şey görüyorum, ama gerçek bir şey. İkinci ve bilmediğim hastalığım, beni insanlardan uzaklaştıran şeymiş. Onların kavgaları zararları yüzünden de bunu bir şans olarak görüyorum. Küçük rüyamın ise bana özlem ateşiyle kahır çektirdiğini fark ediyorum. Bu şehirde insanlarla olan sorunlarımı, bedel ödeyişlerimin nedenini onlara olan küskünlüğümde görüyorum. Bir teselli arıyorum ve hemen buluyorum. Çünkü insanların yaptığı hatalar o kadar çok ki… En doğrusu bu diyorum, onlara küsmek. Hiç bilmediğim bir hastalığımın da, diğeri gibi boş işler yapmak, hayali kahramanlıklar yapmak yerine, daha fazla sorun yaşamamak için, daha fazla keder ve de dertlenmemek için beni onlardan uzak tuttuğunu anlıyorum. Bunun faydasını yaşıyorum. Küçük rüyama tekrar bakmadan da edemiyorum. Büyük rüyamdaki gibi yaşamak istediğimi biliyor ve bunun için elimden geleni yapıyorum.

Böyle yaşıyor olmayı gerçekten istiyor muyum bilmiyorum. Kötümser bir olasılıkla bu bilinçaltı bir korku da olabilirdi. Nihayetinde ben bir şehre gelmiştim ve düşlediğim ya da var olduğunu sandığım bir yaşantının çok uzağına düşmüştüm. Bütünüyle hayal kırıklığıydı. Beni karşılayan manzaranın hızla şekil değiştirmesi, özünde çürümüş olduğunu ve yanıltıcı renkli görüntülerle hafızama girmiş olduğu yadsınamazdı. Şehri gerçek renkleriyle algılayabildiğimde, geri dönüş isteğimin saplandığım bataklıktan, kâbuslarla ve sürekli tekrar eden uyanışlarla bağırdığımın görüntüsü olduğunu anlıyordum. İşte benim yaşadıklarım ve diğerlerinin yaşadıkları. Bunları düşündüğümde ilkin kendimi dışarıda devam eden hayatın içinde görüyorum. Birde bakıyorum ki dışarıdayım, özgürüm artık. Ama kâbus haline gelen bu yaşadığım şeyler, içinde zuhur ettiği düşünen tür davranışlarında kendini tekrar gösteriyor. Tekrar aynı ya da benzer sahneler dışarıda beni karşılıyor. Aynı yerdeyim. Belki aynı değil ama farklı siluetler, bana yaşamın kanıtı olan inişi, çıkışı kavgayı, gürültüyü, kısaca yaşadığımın kanıtı olan şeyleri savurup duruyorlar.
Biliyorum, bu korkularım gerçeğe dönüşecek ve bir gün yine kafam bozulacak, kendimi kaybedeceğim. Sırf yaşamın kanıtı olsun bahanesiyle de yine kendime bir rol seçeceğim ve küçük ya da büyük bir ihtimalle yine buraya döneceğim. Eğer dönmezsem, o zaman mutlaka, şu an aklıma asla gelmeyecek olan bir durum içinde bulacağım kendimi. Sanırım bilinçaltı korkumun nedeni de bu olsa gerek. Bilinmeyen bir cisim olmayı arzularken, insanlardan kaçmanın zaten beni tek başıma kalmaya mahkûm edeceğini, bu davranışımın beni bilinmeyen bir cisim haline getireceğini bilecek olmam ve yaşamın kanıtı adına böyle bir sondan kaçamayacağımın korkusu. Haklı sebeplerden pişman olmak istemeyeceğim. Bir gün dışarıdayken bunları yaşayacağımdan dolayı ve bundan kaçmak için gerçekten vurdumduymaz olacağım. Hiç konuşmayan, hiç kimseye yanaşmayan, güvenmeyen, yabani bir yaşam süreceğim. Belki, ama belki…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder